Lübnan’ın önde gelen Sünni alimlerinden Şeyh Mahir Hammud, geçtiğimiz haftaki Cuma hutbesinde Lübnan’da yaşanan olaylara değindi.
Şeyh Hammud’un 8 Kasım 2019 tarihli Cuma hutbesi şöyle:
“Aylar, yıllar, asırlar geçti ve bir kez daha Hz. Muhammed(sav)’in doğum günü olan “Mevlid-i Şerif”i yad ettiğimiz şu günlere ulaştık. Ama bu ümmet onun ümmeti değil, bu çağrı onun çağrısı değil, takipçileri o zamanki takipçileri gibi değiller… Kulların bireysel olarak işlediği günahlar bir yanda, batının komploları, parasal gücü bir diğer tarafta… Nihayetinde hiçbir karar almayan, hiçbir güce, servete sahip olmayan bir hale geldik. Kurbanlık koyun gibi nereye sürüklenirse oraya giden bir hale büründük. Ama… Direniş ve onun mensupları surda bir gedik açmayı başardılar. Karanlıkta parlayan bir meşale oldular. Boynumuza dayanmış olan kılıçlara meydan okudular. Bugün direnişi muhasara altına almak, boğmak, bitirmek istiyorlar. Karanlıklar içinde geçirdiğimiz onca zamanın ardından direniş defalarca güçlü durmayı, açıkça tavır koymayı, kararlılığını korumayı başardı. Biz bölgede dönen bütün olayların öyle ya da böyle direnişle veya Filistin’le ilgili olduğunu söylüyoruz. Nitekim Filistin’in de direniş varlığını sürdürmediği sürece ayakta kalması mümkün gözükmüyor. Bu yüzden direnişi kuşatma altına alıyorlar.
Birçok kimse “emperyalistlerin” ekmeğine yağ sürdüğünü bilmeksizin konuşuyor. Özellikle de İslamcılar, İslam’ın “ümmetin vahdetini koruma” ilkesini hiçe sayarak ırkçı ve mezhepçi söylemlerinin ne kadar büyük tehlikelere yol açtığından gafil bir halde konuşmaya devam ediyorlar.
Lübnan’da yaşanan olaylarla ilgili defalarca şunu söyledik: Yaşanan sıkıntılar nedeniyle bunca insan sokaklara döküldü, meydanlara çıktı. Ama şu da bir gerçek ki, bu tür hareketleri veya “devrimleri” meşru taleplerinden uzaklaştırıp başka bir zemine çekmeye çalışan bir güç var. Bu hususta söylemek istediğimiz birkaç husus var:
1-Bu türden halk hareketlerinin ya da devrimlerin olumlu yanları göz ardı edilemez. Bu hareket sayesinde yetkililerin tamamının bila istisna hesap vermeleri hususu gündeme geldi.
2-Hareketi başlatanlar yolsuzlukların yaşandığı bölgelerle özel olarak ilgilenerek herkese “hesap verme vakti geldi” mesajını verdiler.
3-Bu aşamadan sonra devrimin hedeflenen noktaya ulaşması halinde Cumhurbaşkanından şu iki hususta açıklama bekliyoruz:
Son derece güvenilir olan bazı gazeteciler ABD Dışişleri Bakanı Pompeo’nun Lübnan Cumhurbaşkanına geçtiğimiz Nisan ayında bir uyarı mesajı gönderdiğini ve bu mesajda “şayet Hizbullah’ın Lübnan’daki nüfuzuna sınır getirilmezse Lübnan’ın olağanüstü baskılara maruz kalacağı ve büyük bir kaosun içine sürükleneceği” yönünde tehditte bulunduğunu duyurdular. Bu haber bize 1988 yılında ABD Dışişleri Bakanı Yardımcısı Morphy’nin “Ya Mikael Ed-Dahir ya da kaos” tehdidini hatırlattı. Nitekim Lübnan o süreçte de bir yıldan daha uzun süren bir kaosun içerisinde kalmıştı. Bu durumda yaşanan son gelişmeler, ayaklanmalar bu tehdidin bir neticesi mi, bu sorunun cevabını öğrenmek istiyoruz.
İkinci husus ise şöyle: Gözlemciler Lübnan’ın ekonomik durumunda herhangi bir krizin söz konusu olmadığını söylüyorlar. Bu durumda yakıt, un ya da iletişim gibi temel harcamalara yansıyan “dolar krizi” Amerika’nın müdahale etmesiyle uydurulmuş bir kriz mi?”