Lübnan parlamento başkanı Nebih Berri Arap ülkelerinin dış siyasetini eleştirerek Lübnan’ın Arap ülkelerin Siyonist Rejim İsrail’a karşı yaptırımları ve kuşatma kararlarını iptal ettiği bir sırada bu ülkeler tarafından yaptırımlara tabi tutulduğunu belirtti.

Son yıllarda kimi Arap ülkelerin dış siyasette izlediği yol öyle ki Araplık öğesinin rengi kaybolmaya başlamıştır. Suriye’de Şam hükümetine karşı terörist grupları desteklemek, Suudi Arabistan’ın Yemen’e saldırısı, Suudi Arabistan, BAE, Bahreyn, Mısır olmak üzere 4 Arap ülkesinin Katar ile ilişkilerini kesmesi ve bu ülkeyi kuşatması, Lübnan’a dış siyasetini değiştirmek üzere baskı yapması ve Filistin konusunu dış siyasette bir kenara itilmesi kimi Arap ülkelerin dış siyasette Arap kimliğini daha az önemsediklerini gösteren kimi emareler arasındadır.

Bu siyasetin devam ettiği bir sırada kimi Arap ülkelerin Siyonist Rejim İsrail ile ilişkileri normalleştirmesi ve bu ilişkileri güçlendirmesi ayrıca kimi başka Arap ülkelerin bu rejim ile gizli ilişkiler kurması İsrail’in Arap kimliği karşısında tercih edildiğini gösteriyor. Buna rağmen bir dönemler Arap ülkelerinin yöneticileri Siyonist Rejim İsrail ile düşmanlığı ve Filistin ve ülkülerini desteklemeyi meşruiyetleri ve kabul görürlüklerinin ülkelerindeki bir faktörü olarak görüyorlardı. Ayrıca bu tutum Arap dünyasında da önemli bir prestij faktörü sayılırdı.

Kimi Arap ülkelerinin dış siyasetindeki bu çark etme siyaseti Lübnan parlamento başkanı Nebih Berri’nin eleştirilerine de yol açtı. Lübnan Parlamento Başkanı Nebih Berri Lübnan gazeteciler birliği üyeleri ile Beyrut’taki görüşmesinde şu açıklamada da bulundu: ” İsrail gibi bir düşmanın bu günlerde de olduğu gibi Arap ülkeleri tarafından memnuniyetle karşılanması mantıklı mıdır acaba halbuki bu ülkeler Lübnan’a karşı kapılarını kapatmış durumdadırlar. ”

Nebih Berri sözlerine şunları da ekledi: ” Lübnan Araplığı ve kimliğini ispatlamak için ağır bedeller ödemiştir.Ancak Lübnan şimdi kuşatılmıştır. ”

Bir başka önemli nokta da Arap ülkelerinin bu siyasetinin sonuçları ile ilgilidir.

Bu politika Arap hükümetleri ve halkları üzerinde somut bir baskı oluşturmuş durumdadır. Lübnan zor durumdayken ve Dünya Bankası bile Lübnan’ın son yüzyıldaki en kötü ekonomik kriziyle karşı karşıya olduğunu belirtmişken, Suudi Arabistan liderliğindeki Arap ülkeler Lübnan’a karşı yaptırım ve kuşatma politikası izleyerek Lübnan’daki kötüleşen ekonomik durumu daha da kötüleştiriyor. Bu ülkeler Lübnan’a ek bir baskı uygulamaktadır. Filistin’de de benzer bir durum söz konusudur. Arap ülkelerinin Siyonist rejimle ilişkilerinin normalleşmesi, rejimin Filistinlilere yönelik şiddeti sürdürmesini kolaylaştırdı ve Filistin halkının durumu her zamankinden daha zor hale geldi. Yemen ayrıca 21. yüzyılda dünya genelinde en büyük insani kriziyle karşı karşıya kalmıştır. Bu da Suudi Arabistan’ın açtığı savaştan kaynaklanmıştır.

Ayrıca, böyle bir politika Arap ülkeleri arasında bölünmelere ve ayrışmalara neden olmuş ve hatta Suudi Arabistan’ın Batı Asya bölgesindeki ana Arap güçlerinden biri olarak konumunu zayıflattı. Arap kimliğinin zayıflaması ile bu ülkeler arasındaki diyalog alanı fiilen daralmış, bu da Arap ülkeleri arasındaki ayrışma ve farklılıkların devam etmesine neden olmuştur.Bu doğrultuda Lübnan Parlamento başkanı Nebih Berri bu ülkede yaşanan zor ekonomik ve geçim şartları ile ilgili şöyle dedi: “Biz komşuyuz ama birbirimizle konuşmuyoruz.”

Şüphesiz ki bu durumun devam etmesi ve Arap ülkelerinin dış politikasında ,özel olarak Arap kimliğinin genel olarak da İslam kimliğinin zayıflamasının devam etmesi, nihayetinde bazı ülkelerdeki insani krizleri yoğunlaştırabilir, dış müdahaleyi güçlendirebilir ve Siyonist rejimin sömürme istekleri için zemin hazırlayabilir.