Irak ve Suriye’deki tekfirci teröristlerle mücadelenin en önemli noktalarından biri, Hacı Kasım Süleymani’nin Kudüs Gücü komutanı olarak savaş meydanının ön saflarında yer almasıydı.
1998 Haziran ayında 41. Sarallah Tümeni Komutanı Kasım Süleymani, Devrim Muhafızları Ordusu Kudüs Gücü komutasının kendisine devredilmesi için Kerman’dan Tahran’a çağrıldı.
Ülkenin güneydoğusundaki terörist gruplara ve eşkıyalara karşı uzun yıllar boyunca başarılı mücadeleler veren ve bu bölgede güvenliği önemli oranda sağlamayı başaran Kasım Süleymani, İran İslam Cumhuriyeti’nin sınır ötesindeki güçlü pazusu konumundaki Kudüs Gücü komutanlığı için iyi bir seçimdi.
22 sene boyunca üstlendiği bu görevinin sonunda da şehadete ulaştı. Hac Kasım’dan önce Serdar Ahmed Vahidi’nin komutanlığını üstlendiği Devrim Muhafızları Ordusu Kudüs Gücü’nün komutasındaki bu değişiklik, Afganistan’daki Taliban çatışmalarıyla aynı döneme denk gelmişti. Afganistan, Hac Kasım’ın ilk görev yeriydi.
Afganistan, Hac Kasım’ın ilk görevi Kudüs Gücü, Afganistan’daki Taliban yönetimi sırasında Amerikan öncülüğündeki ittifaka dâhil olmaksızın Ahmed Şah Mesud’a ciddi yardımlarda bulundu.
Nitekim Kudüs Gücü’nün Hac Kasım liderliğinde Afganistan’da gerçekleştirdiği faaliyetler İran İslam Cumhuriyeti’nin bu ülkedeki konumunu o kadar güçlendirdi ki ABD Savunma Bakanlığı Afganistan’a ilişkin bir raporunda, İran’ın Afganistan’daki politikalarının başarısını itiraf etmek zorunda kaldı.
Ancak Afganistan, Hac Kasım’ın başarılı performansının tek bir örneği değildir. Dirayeti ve eylemlerindeki yaratıcılığıyla bu kez Lübnan Hizbullahı’nı ve Filistinli direniş gruplarını güçlendirmeye başladı ve onlar için bir yapı ve çerçeve oluşturarak bu örgütleri Siyonist Rejimin boğazındaki keskin ve ateşli kılıçlara dönüştürdü.
33 günlük Lübnan, 22 ve 8 günlük Gazze Savaşları onun başarılı performanslarının örnekleridir.
33 Gün Savaşı’nda İsrail ordusunun heybetinin çöküşü 33 Gün Savaşı, Kudüs Gücü Lideri Kasım Süleymani komutasındaki direniş gruplarının güçlenmesinin açık bir örneğidir.
Siyonist rejimin yenilgisiyle Siyonist ordunun kof heybeti onarılmaz darbeler aldı. Şehit General Hac Kasım Süleymani bu konuda yaptığı ilk ve tek basın toplantısında şunları söylemişti: “33 Gün Savaşı’nın başlangıcında ve Siyonist rejimin operasyon yürüttüğü dönem boyunca, özelikle de ilk saatler ve günlerde önceden hazırlanmış veri tabanındaki noktaları hedef aldı. Rejim, önceden hazırlamış olduğu tüm veri tabanlarını hava kuvvetlerine devretti ve hava kuvvetleri, Hizbullah konumlarının tam koordinatlarını içeren bu plan çerçevesinde faaliyet gösterdi. Ancak Hizbullah’ın aldığı önlemler sayesinde -hem insan gücü hem de imkânlar açısından- en az zararı Hizbullah aldı, hatta ilk anlarda hiç zarar görmediği söylenebilir.”
Beyaz Saray Düşünce Kuruluşunun tahmin ettiğinin aksine, savaş sırasında İsrail hava saldırıları ve bombalamaları etkisizdi ve baskı uygulamak ve katliam yapmak için sadede Lübnan şehrinin altyapısını tahrip etti.
Buna karşılık Hizbullah güçleri, savaşın kapsamını kontrol ederek ve yavaş yavaş uzun menzilli füzelerini kullanarak İsrail’e büyük siyasi ve askeri zararlar vermeyi başardılar.
İsrail gemisi Saar’ın Lübnan kıyılarında batırılması da Hizbullah açısından bu savaşın dönüm noktalarındandı. Bu savaşın ortasında General Kasım Süleymani, Lübnan’daki Hizbullah Genel Sekreteri’ne Devrim Lideri’nden bir mesaj getirerek İran İslam Cumhuriyeti’nin Hizbullah’a maddi ve manevi desteğini ifade etti. Serdar Süleymani bu sözlü ve acil mesajı savaşın 10. gününde Hizbullah yetkililerine iletmişti.
Kudüs Gücü’nün ve General Kasım Süleymani’nin bu savaştaki rolü çok önemli ve belirleyiciydi. Kendisinin de söylediği gibi o günlerde daha çok Lübnan’da ve Hizbullah’tan dostlarıyla birlikteydi ve özel harekât odasında savaşı komuta ediyordu.
Serdar Süleymani bu konuda şunları söylüyor: “Savaşın ilk haftasından sonra Tahran’a geldim ve Milli Güvenlik Yüksek Konseyi Sekreterliği’nde Sayın Laricani ile yaptığımız görüşmeden sonra Hz. Rehber’e son durumu bildirmek için Meşhed’e gittik. O oturumda Rehberlik Makamı öyle tavsiyelerde bulundular ki, bunları ilahi ilham saymalıyız ve bunlar gerçekten de savaşın kaderini değiştirdiler.”
Gazze’de 22 Gün Savaşı (2009) Hac Kasım Süleymani komutasındaki Kudüs Gücü’nün Filistinli direnişçi gruplarını güçlendirilmesi 22 Gün Savaşı sırasında Siyonistler için ciddi bir sürpriz doğurdu.
Bu savaşta Hamas, Siyonist rejimin saldırılarına ellerindeki füzelerle karşılık verdi; ancak askeri gözlemcilerin sorusu bu füzelerin Hamas’a nereden ve nasıl ulaştığıydı.
Kudüs Gücü, Filistin davasını destekleme çerçevesinde, Hamas ve İslami Cihad dâhil tüm direniş grupları ile ilişkilerini güçlendirdi ve Siyonist Rejimden gelecek saldırıları öngördüğünden bu örgütleri askeri altyapı ve silah yönünden tahkim etti ve Gazze Şeridi’ne çeşitli füze parçaları soktu.
Kudüs Gücü bunu Sudan ve Mısır üzerinden yapıyordu. Sina Çölü’nde kazılan yeraltı tünellerinden gizlice geçerek Gazze’ye ve Filistinlilere ulaştı. Bu süreç daha sonraki aşamalarda da devam etti ve 8 Gün Savaşı’nda (2012) dikkat çekici ölçüde hız kazandı.
Gazze’deki 8 Gün Savaşı (2012) sırasında İran’ın Filistin direnişini himayesi propaganda ve siyasi desteğin ötesine geçti. Ve ilk kez İran’ın Filistinlilere gelişmiş Fecr-5 füzelerini veya en azından teknolojisini sağladığı resmi olarak açıklandı.
Bu desteğin birincil sorumlusu Kudüs Gücü idi. Devrim Muhafızları’nın o zamanki komutanı General Muhammed Ali Caferi, Müslümanların ve dünya mazlumlarının zorbalara ve istikbar nizamına karşı koymalarına yardımcı olacak teknolojiye İran’ın sahip olduğunu söyledi. “Gün içinde yaptığımız da aynıydı, Fecr 5 füzelerini doğrudan Gazze’ye göndermedik ama teknolojisi İran’dan Direnişe aktarıldı. Ve bu füzelerden sayısız adeti hâlihazırda üretilmektedir” dedi.
Tekfircilerin fitnelerine karşı Batı Asya bölgesinde, özellikle Irak ve Suriye’de IŞİD liderliğindeki terörist ve tekfirci grupların oluşumu Hac Kasım Süleymani ve Kudüs Gücü için yeni bir misyon oluşturdu.
Batılı ülkelerin ve Suudi Arabistan gibi bazı gerici bölge rejimlerinin tekfirci gruplara lojistik ve mali desteği ve bunların dünyanın her yerinden Irak ve Suriye’ye gönderilmesi IŞİD’i öyle güçlü bir unsur haline getirmişti pek çok gözlemci Irak ve Suriye’de artık işin bittiğini düşünmeye başlamıştı.
Burada yine Hac Kasım Süleymani bilge bir komutan rolünde ortaya çıktı ve Irak’ta “Haşdi Şabi-Halk Seferberlik Güçleri” ve Suriye’de “Ulusal Savunma Güçleri”nin kurulmasında ciddi rol oynadı. Deneyimli komutanlarıyla birlikte bilfiil sahada mücadele ederek işgal altındaki bölgeleri teröristlerin elinden kurtardı ve kendi kendisini ilan eden “hilafeti” bölgeden tasfiye etti.