Hizbullah Genel Sekreteri, Direniş güçlerinin ümitsizlik ile yorgunluğa düşmeksizin bıkıp usanmayan, inanç ve sebat göstererek yolunda yürüyen bir cephe olduğunu İsraillilerin artık itiraf ettiğini vurguladı. Nasrallah, bu ruhun 2006 savaşında canlandığı ve hala diri olduğuna dikkat çekti.
Lübnanlı “En-Nur” radyosunun, Güney Lübnan’ın İsrail’in işgalinden kurtuluşunun 20’inci yılı dolayısıyla gerçekleştirdiği röportajda, Seyyid Nasrallah Direnişin aslının iman ve manevi boyut olduğuna inandığını ve sayı, çokluk, ekipman, plan ve program bakımından 2000 yılında sahip olamadıkları askeri yeteneklerin şimdi ellerinde olduğunu, ancak en önemli unsurun bu ruhu korumak olduğunu ifade etti.
Lübnan’ın İsrail’den kurtuluşunun 20’inci yıl dönümü münasebetiyle röportaj veren Seyyid Hasan Nasrallah, bu iki hafta boyunca Siyonist düşman ordusuna ait generallerin büyük kısmının bu konu etrafında konuştuğunu belirterek, Siyonist ordunun sorumluluğunu taşıyan bu liderlerin çoğunun hala Güney Lübnan’da çalışan subaylar olmasının çarpıcı olduğuna işaret etti.
Buna binaen Seyyid Hasan Nasrallah Lübnan’da bir caydırıcılık kurulduğunu, her adımın hesap edildiği ve buranın hafife alınmayacak bir nokta olduğunun düşman tarafından çok iyi bilindiğini dile getirdi.
İşgal tarihi hakkında konuşan Seyyid Hasan Nasrallah, İsrail’in 1982 yılında Ürdün üzerine komplolar kurduğu ve bugün de hala “Yüzyılın Anlaşması” yoluyla bu komploların sürdürüldüğünü belirtti. Ürdün’ün hala Filistinliler için alternatif vatan olması projesinin Siyonistler tarafından yürütüldüğünün altını çizdi.
Seyyid Hasan Nasrallah konuşmasının devamında, eski İsrail Başbakanı Ehud Barak’ın, “Şaron Lübnan’a geldiğinde amacı Filistin Direnişini Lübnan’dan çıkarmak, Cemil ailesini yönetime getirmek, Filistinlileri Ürdün’de toplamak, Haşimi yönetimini düşürmek ve burada alternatif vatan kurmaktı” sözlerini hatırlattı.
Lübnan’ın kurtuluşuna dair konuşmaya devam eden Seyyid, özellikle ilk yıllarda Lübnan’da tüm ulusal partilerin Direnişe katıldığına işaretle, Hizbullah’ın son yıllarda belki de istisnai bir varlığa sahip olduğunu ancak bunun Direnişteki diğer grupların varlığını unutturmaması gerektiği, çünkü zafer ve kurtuluşun ortağı olduklarını belirtti.
Seyyid Nasrallah, Direnişin 2000 yılında Güney Lübnan’daki performansının İsrail tarafından fitili ateşlenen bir iç savaş ile başladığı ve parlak bir örnek olarak sunulduğunu hatırlattı. Ancak Lahad ordusu çöktüğünde ise İsraillilerin bölgeden kaçtığını hatırlatan Seyyid, bu kaçıştan sonra iç savaş şöyle dursun, Direnişçiler ile halkın iç içe olduğu ancak kimsenin kimseyi öldürmediği, hırsızlık, yağma, yıkım, katliam gibi şeylerin yaşanmadığı ve halkın kendisini Lübnan Ordusuna güven içinde teslim ettiğini ifade etti.
İsrail varlığının yok edilmesi meselesine dikkat çeken Seyyid Nasrallah, bunun bir zaman meselesi olduğuna çünkü bu varlığın olağandışı ve yapay bir varlık olduğu, yenilmez olarak pazarlanan bu ordunun sadece Lübnan değil Gazze’de de yenilgiye uğrayan ve daima yenilecek bir ordu haline geldiğini ortaya koydu.
2000 yılında Lübnan’ın iç atmosferine dikkat çeken Seyyid, o zamanın bu günlerden daha iyi durumda olmadığı, çünkü dikey bölünmelerin hala mevcut olduğunu ve Direniş konusunda bir gün bile fikir birliğine ulaşılamadığını kaydetti.
Bu bağlamda Seyyid Hasan Nasrallah Amerika’nın bölgeye gelişini, Direniş Ekseni’nin ilerlemesinin delili olarak gördü. Nasrallah’a göre, çünkü artık İsrail ve güvenlik sistemleri, işgal devletinin çıkarlarını korumak için Direniş karşısında yetersiz kaldığının farkına vardı. Bu durum, işgal güçlerini filoları, üsleri ve ordularıyla doğrudan bölgeye gelmek zorunda bıraktı.
Seyyid, Direnişin gücünü kat be kat artırdığını ve düşman ile karşılıklı girişimler başlatabilme yeteneğine sahip olduğunu, ancak dengeler sonucu aralarında hesaplar yaptıklarını açıkladı. Direniş seçeneğinin Filistin halkı tarafından gördüğü desteğin düzeyinin her zamankinden daha fazla olduğunu açıkladı.
İsrail’in, güney sınırındaki tünelleri ortaya çıkarmak istediğinde, televizyon kanalları aracılığıyla Lübnan hükumetine yönelerek “Daha fazlasını değil sadece tünelleri ortaya çıkarmak istiyoruz” mesajı gönderdiğini hatırlatan Seyyid Nasrallah, bu durumu düşmanın bölgedeki mevzunun hassasiyetini iyi anladığı ve bu idrakin hala devam ettiği anlamına geldiği şeklinde yorumladı.
Suriye konusu ile sözlerini sürdüren Hasan Nasrallah, İsrail varlığının Suriye ordusu ve rejiminin düşmesini ve dolayısıyla Hizbullah’ın Lübnan’a geri dönmesini umut ettiğini, fakat kazanan ve yaralarını sarmaya başlayan Suriye’yi karşısında gören İsrail’in, oyunu kuralına göre oynamaya başladığı yorumunda bulundu.
Bugün kurulan denklemlerin herhangi bir yerde bizden herhangi birinin öldürülmesi durumunda düşmana cevap vermek olduğunu belirten Seyyid Hasan Nasrallah, İsrail’in Suriye’ye karşı saldırılarına cevap verme kararının Suriye liderliğine ait olduğunu ifade etti. Lübnan – Suriye sınırında Hizbullah aracının düşman İsrail tarafından hedeflenmesi olayının ise, araç vurulmadığı ve kimse hayatını kaybetmediği için bunun bir uyarı füzesi olduğunu değerlendirdi.
Terör savaşı hala devam ederken, İsrail ile bir savaşa yaklaşmanın Suriye’nin çıkarlarını zedeleyeceğini ifade eden Hasan Nasrallah, sabır ve tahammül dairesi içerisinde hala hâkim olan bir dizi kuralı olduğu uyarısında bulunarak, İsrail’in Suriye’de yapmaya çalıştığı şeyin amacına ulaşamayacağını vurguladı.
Yerel konulara da değinen Seyyid Hasan Nasrallah, Lübnan’ın UNIFIL’in görevinin değişmesini kabul etmediğini ancak İsraillilerin UNIFIL’i serbest bırakmak ve bazı özel mülklere baskın yaparak arama hakkı vermek istediğini aktardı.
UNIFIL güçlerinin sayısının artması ya da azalmasının, bu güçlerin ülkede kalmasını reddetmeyen Hizbullah için aynı şey olduğunu ekleyen Nasrallah, UNIFIL’in görevindeki değişikliğin, Lübnan’ın hala reddettiği Temmuz Savaşı müzakerelerin hedeflerinden biri olduğunu ve artık Lübnan’ın zayıf olduğu zamanların tarihe karıştığını belirtti.
Hizbullah’ın iç savaş fobisi olduğuna dair söylemleri gururla dile getiren Seyyid, çünkü bu tutumun din, insanlık, direniş ahlakı ve ulusal istekler ile karşılıklı uyum içerisinde olduğunu söyledi.
Seyyid, Lübnan’ın etnik yapısı nedeniyle ortaklık olmadan ve herhangi bir partinin izole edilmesi ya da iptal edilmesi ile bu ülkenin yönetilemeyeceğini Hizbullah’ın iyi bildiğini açıkladı. Hizbullah’ın bir takım sınırları olduğunu vurgulayarak, siyasi çalışmalar, reformlar ve iç hareketlerin, iç savaşa ya da ülkenin mezhepsel bölünmesine doğru gitmeyen bir çatı altında olması gerektiğine işaret etti.
Lübnan’da reform için savaşa gidilmesini isteyenlere de mesaj gönderen Seyyid, Direnişin dünyadaki hedef listesinin ilk sırasında olduğunu bilmeleri ve bir yolda ilerlerken yaşanacak yeni bir değişim karşısında düşman tarafından döşenen tuzaklara çok dikkat edilmesi gerektiği uyarısında bulundu. Hedef tahtasında yer alan Direnişin, kırmızıçizgilerle dolu olan yolunda, yolsuzlukla savaşmasına ve bu kırmızıçizgileri tuzaklara düşmeden geçmesine izin verilmesi gerektiğini dile getirdi.
Bu bağlamda, parlamento seçimlerini yolsuzluk yapanların hesap vereceği bir istasyon olarak niteleyen Seyyid Nasrallah, bunun Lübnan halkının iradesini ifade ettiğini, yolsuzlukla mücadele savaşına yargı olmadan girmenin doğru olmadığını söyleyerek, bu noktada hak ile batılı ayıran tarafların olması gerektiği, rejimin yeniden başlamaya değil gelişim ve reforma ihtiyacı olduğunu sözlerine ekledi.
Seyyid Hasan Nasrallah, çözümün insanlardan ve geniş halk katılımından başladığını değerlendirerek, Lübnan’ın iradesinin rejimde reformu kabul etmediği takdirde hiçbir değişim olmayacağını açıkladı.
17 Ekim gösterilerine de değinen Seyyid Nasrallah, eğer oturma eylemleri hiçbir görevlendirme ya da siyasi hedefleme olmaksızın devam etseydi geçmiş hükumetin sokakların lehine bir dizi reform yapmak için siyasi güçlerin çoğunu bir araya getireceğini söyledi. Hareketlilerin arkasında duran bazı kişilerin bu hareketlerin hedeflerine sadık olmadığını da ortaya koydu.
Devrim hareketi ve bir kerede değişim bekleyenler için, bu işin Lübnan’da gerçekleşmediği ve yolsuzlukla mücadele savaşının zaman ihtiyacı olduğu, bir iki yılda sona ermesinin mümkün olmadığını ifade eden Direniş lideri, bu sebepten dolayı hedefe ulaştıracak yolda gitmek gerektiğini dile getirdi.
17 Ekim’deki tüm siyasi güçlerin baskı altına alındığı ve reformlara hazır olduğunu, ancak işin siyasi boyuta taşındığında konunun çarpıtıldığını belirten Seyyid Nasrallah, ekonomik kriz konusuna da değinerek, bu krizden çıkışın siyasi iradeye ihtiyacı olan vizyon, düşünceler, alternatifler ve seçimler yoluyla gerçekleşebileceğini açıkladı. Ekonomik çözümün uzun yıllar almayacağına ve acil bir şekilde ele alınması gerektiğine vurgu yaptı.
Hizbullah’ın IMF’ye gitmediğinin altını çizen Seyyid, ancak eğer hükumet gitmek isterse bu kapının açık olduğunu vurgulayarak, sanki ekonomik krizin başka bir çözümü yokmuş gibi IMF’ye yönelmenin hata olduğunu değerlendirdi. Seyyid, Hizbullah başka seçenekleri olduğunu söylerse bunun hükumet için müzakerelerden daha iyi bir seçenek olduğunu ifade etti.
Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah, Hizbullah’ın elinde mevcut bir planı olduğunu ancak Amerika’nın varlığı, dolar faktörü, şirketler, tekelleşme ve ABD tarafından yerleştirilen pusular göz önüne alındığında bahsi geçen planların uygulanmasının önünde birtakım engeller olduğunu belirtti.
Bugün yaşanan problemin, üretimin maliyetinin nasıl düşürüleceği ve daha sonra ürünlerin pazarda yer bulmasıyla ilgili olduğunu, ancak Irak pazarında Lübnan’ın tüm tarım ürünlerinin kendine yer bulabileceğine işaret eden Seyyid, Lübnan hükumetinin ise Irak hükumetiyle anlaşma yapması Suriye hükumetiyle de işbirliği yapması gerektiğini belirtti.
Seyyid Nasrallah konuşmasının devamında Lübnan’ın Çin ile ekonomik dosyalarda işbirliği içine girmesini engelleyenler olduğunu ve çözüm için Lübnanlıların Amerika’yı memnun etme kaygısından kurtulması gerektiğini ekleyerek, dolayısıyla hükumetin doğuya yönelmesi gerektiği ve bu yönelimin ise dış baskılardan arınmış siyasi kararlara ihtiyacı olduğunu söyledi.
Bankacılık sektörüne değinerek konuşmasına devam eden Seyyid, Hizbullah’ın küçük mevduat sahiplerinin sorununu çözmek istediği ve bankaların ekonomik durumunun iyileştirilmesine katkı sağlamak istediğini aktardı.
Siyasi güçler ile ilişkiler konusunda ise, Seyyid Hasan Nasrallah Hizbullah’ın müttefikleri arasındaki sorunların çıkardığı yangınları söndürerek çözüm bulduğunu dile getirerek “Müttefikimiz dediğimizde bu onlar ile birebir aynı olduğumuz anlamına gelmiyor, bizim onlarla bir değil iki ayrı cephe olduğumuzu gösteriyor. Bu farklılık ittifakımızda ileri gitmemizi engelliyor” şeklinde konuştu.
Bu bağlamda siyasi liderlerin sosyal paylaşım siteleri kaynaklı haksız heyecanlara kapılmaması gerektiği uyarısı yapan Direniş lideri, “Tüm hareketler ve liderlerin kuralları, birbirimizle uyum içerisinde nasıl yaşayacağımız konusunda fikir birliği sağlamalıdır” şeklinde konuştu.
Yine aynı bağlamda Özgür Vatansever Hareketi’nin güçlü ve sağlam temellere dayanarak kurulduğunu ve ilişkilerin zor şartlardan geçtiği, ancak buna rağmen devam ettiğine dikkat çekti.
Direniş lideri aynı şekilde kısmi sorunların, Hizbullah ile Emel Hareketi arasındaki güçlü ve kadim ilişkilerin tekrar gözden geçirilmesini gerektirmediği, bunun tam tersine koordinasyon kanallarının genişlemesi kapsamında, müttefiklerle ilişkilerin geliştirilmesi gerektiğini söyledi.
Bölgesel konulara gelince, şehit Komutan Hacı Kasım Süleymani’ye düzenlenen suikastın ardından Amerika ile savaş konusunu değerlendiren Seyyid Hasan Nasrallah, bunun sadece askeri değil kapsamlı bir savaş olacağı, halkın iradesinin ve şartların ABD’nin Suriye ile Irak’ta kalmasına izin vermeyeceğini vurguladı.
Amerika’nın bölgedeki güçlerinin varlığını gözden geçirmeye başladığının altını çizen Hasan Nasrallah, büyük savaş hakkında ise verilere, göstergelere ve angajman kurallarına göre, İsrail bir ahmaklık yapmaz ve savaş başlatacak bir hataya düşmezse kısa vadede savaş ihtimalini uzak gördü.
Hizbullah lideri son olarak İsrail’i yok olma yoluna götürecek büyük savaşı başlatması konusunda uyararak, Direniş Ekseni’nin farklı cephelerde birlikte çatışmayı tartıştığını sözlerine ekledi.