1948 yılı ve Birleşmiş Milletler’in 181 nolu Filistin’i bölme kararı öncesine dayanan belgelere göre, verimli Filistin topraklarının %6.6’sı Yahudilerin elindeydi.
Filistin’de Osmanlı İmparatorluğu döneminde yaşayan ve Filistinli olarak anılan Yahudilerin elindeki toprak takriben 650 kilometrekare idi.Beyrut ve Paris’te yaşayan ve gerçekte Filistinli olmayan Âl-i İshak ve Âl-i Sersuk gibi aileler de Osmanlı’nın güçsüz olmasından istifade ederek 680 kilometrekare toprağı satın almışlardı.
Büyük bölümü Filistinlilerden silah zoruyla gasp edilen yaklaşık 500 kilometrekarelik toprağı da İngiliz Askeri Komutanlığı Yahudi Ajansı’na vermişti.
Az bir miktarda toprağı da zahiren Müslüman görünen Filistinli olmayan göçmenler satın almıştı. O topraklar da Yahudi Ajansı’nın eline geçti.
Çok az sayıda Filistinli ise Yahudilerin elindeki paraya tamah ederek az miktarda arazilerini sattı ve bu satış diğer Filistinli çoğunluğun itirazına ve muhalefetine sebep oldu.
Bu gelişme üzerine Filistin’in büyük alimlerinden Allame El Hüseyni İslam dünyasındaki önde gelen İslam alimlerine mektup yazarak kendilerinden Filistinlilerin Yahudilere toprak satmasının haram olduğu yönünde fetva yayınlamalarını istedi.
İslam alimlerinin tamamı bu isteğe olumlu cevap verdi. Şii Müslümanların o dönemdeki büyük taklit mercilerinden biri olan merhum Allame Muhammed Hüseyin Kâşif-ul Gıta, Yahudilere toprak satılmasının haram olduğu, bunu yapanın mürted olacağı ve Müslümanların kabristanına defin edilmeyeceği fetvasını verdi.
Bu fetva’nın ardından Filistinliler topraklarını Yahudilere satan bazı şahısları öldürdüler ve cenazelerini defnedildikten sonra Müslüman mezarlığından çıkardılar.
Bazıları merhum Kâşif-ul Gıta’nın şüpheli ölümünün bu fetvaya kızan Siyonistler tarafından bir suikastle gerçekleştirildiğini söylediler.Ulema bu fetvayı Nisa Suresi’nin 141. ayetine dayandırdı (Allah, kafirlerin müminlere karşı üstünlüğünü sağlayan hiçbir yol koymaz).
Diğer taraftan Filistin topraklarının geniş bir bölümü İslami vakıfları aittir ve Kudüs Vakfı’nın izni olmadan satılması şer’an haramdır.
BM tarafından 1947’de yayınlanan 181 sayılı karar zamanında sadece 2000 kilometrekareden daha az toprak Yahudilerin elindeydi.
Bunun da %3’ü Filistin’e göç eden siyonistlere değil Filistinli Yahudilere aitti. Bu bilgiler ışığında şu soruları sormak bizim hakkımızdır:
1) Filistin topraklarının geniş bir bölümü vakıf malı ve satışı da haram olduğuna göre bu topraklar nasıl oldu da Siyonistlerin eline geçti.
2) Şahsi mülk olmayan yollar, ırmaklar, göller, dağlar ve mescitler nasıl oldu da Yahudilere satıldı?
3)Tabii can alıcı soru da şudur; ‘malikiyet, hakimiyet doğurur mu?’ Eğer bu soruya olumlu cevap verirsek, bir ülke veya şehirde toprak veya ev sahibi olan her kişi kendi kafasına göre bir devlet kurabilir mi? Filistin topraklarının Filistinliler tarafından Yahudilere satıldığı iddiası bir yalandan ibarettir. Siyonist düşman bu şüpheyi Müslümanların zihinlerine sokarak, dünya Müslümanlarını Filistin’in kurtuluşu ülküsüne destek vermekten alıkoymak istemiştir ve bunda da maalesef kısmen başarılı olmuştur.