Ünlü analist Abdülbari Atvan, Raialyoum gazetesinin başyazısında korona komplosunun arkasında Amerika’nın yer aldığını belirtti.
Arap dünyasının ünlü analisti Abdülbari Atvan, Raialyoum gazetesinin başyazısında korona komplosunun arkasında Amerika’nın yer aldığını belirterek, Amerika’nın korona virüsünü üreterek başta Çin ve İran olmak üzere Washington’ın şu anki yönetiminin politikasına muhalif bazı Avrupalı güçlü ülkelerin yönetimlerini felç etmek istediğini yazdı.
Lütfen, tarafsız bir uluslararası hüküm istiyoruz; korona Amerikalı bir virüs mü yoksa Çinli bir virüs mü?
Geçtiğimiz yılın sonlarında aniden kapatılan, virüsleri ‘üreten’ Amerikan askeri laboratuvarın gerçeği nedir?
Avukat olan bir arkadaşım bana komplo teorisi hakkında neler dedi?
Şehit komutanlar General Kasım Süleymani ve Ebu Mehdi el-Mühendis’in intikamını alma adına Irak’ta Amerikan üslerinde savaş ateşinin alevlenmesine ilişkin bir makale yazmak isterken Uluslararası Barolar Birliği üyesi bir dostum beni aradı ve koronavirüsün küresel çapta yayılması, özellikle Çin’de, Avrupalı büyük ülkelerde ve keza İran’da yayılmasıyla ilgili komplo teorisini uzak bir ihtimal görmediğini; bütün bu ülkelerin, Amerika’nın şu anki Başkanı Donald Trump’ın söz konusu ülkelerin ekonomilerini Amerikan ekonomisini güçlendirme lehine zayıflatmak için uyguladığı ekonomik yaptırımların kurbanı olduklarını söyledi.
İlgi odağında olmamayı tercih eden (ve adının zikredilmesini istemeyen) bu dostum, ‘geçmişte, özellikle de Ortadoğu’da yaşanan pek çok olay, zihinlerde kuşku ve soru işaretleri uyandırıyordu ki daha sonra bu olayların önceden hazırlanmış sinsi planların bir sonucu olduğu ortaya çıktı’ diyerek, bu bağlamda iki örnek verdi:
Birincisi, Irak’ta kitle imha silahları ve ikincisi ise, Batı ittifakına bağlı güçlerin Bosna savaşındaki açıklamaları. O, devamla, bu ittifakta Amerika’ya bağlı bazı kaynakların kendisine, dört ülkenin (üç Arap ülkesi ve İran) yok edilmesi için bir planın devrede olduğunu, bunun nedenini sorunca da ‘nedenlerini daha sonra anlayacaksın’ yanıtını aldığını söyledi.
Fransa eski Dışişleri Bakanı Roland Dumas da, bir televizyon söyleşisinde, Suriye savaşından iki yıl önce, İngiliz hükümetindeki çeşitli taraflarca kendisiyle temasa geçilerek Suriye dosyası hakkında deneyimlerimle yardım etmem istendiğini, bunun nedenini sorduğumda ise ‘Suriye’de değişim için bir askeri plan devrede’ şeklinde bir yanıt geldiğini ancak kendisinin bu öneriyi takdir etmeksizin reddettiğini ve bu hususla ilgili pek çok örneğin bulunduğunu açıklamıştı.
Koronavirüsüne ve son günlerde Amerika ile Çin arasındaki sözlü düelloya dönecek olursak; bu ithamlar Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü’nün Amerika Merkezi İstihbarat Teşkilatı’na (CIA) yönelik açıklamasıyla başladı. Açıklamada, söz konusu teşkilat geçtiğimiz Ekim ayında kendi elemanları vasıtasıyla öldürücü korona virüsünü Wuhan şehrinde yaymakla suçlanmıştı. Bu suçlamalar o zaman ayyukaya çıktı ki, ABD Başkanı Donald Trump bu virüsü “Çinli virüs” olarak adlandırdı ve Dışişleri Bakanı Mike Pompeo da Çin tarafını hedef alarak, Amerikalıların faşizmde doruğa çıkışını ve ahlaki çöküşlerini gösteren aynı nitelemeyi tekrar etti.
Bu sözlü düellonun son perdesi ise Çinli uzmanların Beyaz Saray ve Kongre’den ABD ordusuna bağlı salgın hastalıkların tıbbi araştırma merkezi “Fort Detrick”in kapatılma nedenleri hakkında izahat sunmalarını talep etmesi oldu. Maryland eyaletinde bulunan bu laboratuvar geçen ayın sonlarında aniden kapatılmıştı.
Çin’in Global Times haber sitesi, ‘sağlıkla ilgili kaygılardan dolayı Amerika ordusuna ait laboratuvarda öldürücü hastalıklara ilişkin araştırmalar durduruldu’ başlığı altında yayımladığı bir raporda, geçen Ağustos ayının beşinde New York Times’ta yayımlanan bir makaleye istinat eden Çinli uzmanlara dayanarak, “Abola ve Sars virüsleri, uzmanların üzerinde deneme yaptığı virüslerdendi. Ancak söz konusu deneme merkezinin sözcüsü, o dönemde laboratuvarın kapatılması ve bu girişimin nedenleriyle ilgili her türlü bilginin yayınlamamasını ‘ABD Ulusal Güvenliğine ilişkin zaruretler’ diyerek gerekçeleştiriyordu. Nasıl oldu da 38 bin kişi bilinmeyen bir virüs yüzünden öldü. Amerikan yönetimi bu konun üzerini örtüp ölenlerin influenzanın kurbanları olduklarını iddia etti”.
Nasıl biz Araplar çekirge, kertenkele ve hatta kirpi yiyorsak Çinliler de binlerce yıldan beri yarasa, köpek, kedi ve fare yiyorlar. Ancak yarasalardan kaynaklı korona virüsleri yüzlerce insanın canına mal olmadı –Amerikalıların iddia ettiği gibi – Hele de yüzlerce milyon Çinli şiddetli yoksulluk koşullarında yaşıyorken, İngiliz işgaline maruz kalmış ve askeri savaşlara, uyuşturucu savaşına ve kıtlıklara şahit olmuşken. Bu şartlar, 20 yıl öncesine kadar üç öğün yemekte pirinçle yetinmelerine mani oluyordu.
Doğrudur, Amerikalı bilim adamları yarasaların coronavirüsün en temel yataklarından biri olduğunu keşfetmişler ama yarasa bu virüsü bir takım nedenlerle insana bulaştırmaz. Hatta bir laboratuvar faresi üzerinde denendiği ve ona intikal olunduğu söylenen virüsün de şu anda yayılmış olan virüsün kendisi olduğuna dair hiçbir bilimsel kanıt yoktur.
Biz bu virüsün ve ondan kaynaklı epideminin ortaya çıkması, İran ve Çin ile birlikte Avrupa’nın İtalya, Fransa, İspanya ve Almanya gibi büyük ülkelerinde yayılmasını sorguluyoruz. Bu ülkeler, Trump yönetimiyle derin anlaşmazlıkları olan, bu yönetimin yaptırımlarına, ekonomik savaşlarına maruz kalan ülkelerdir. Oysa ki koronavirüsü, sağlık sistemleri uygun olmamasına rağmen Güney Afrika ülkelerinin çoğuna, Hindistan ve Pakistan gibi ülkelere şimdiye kadar ulaşmış değil?
Anlaşılması oldukça zor olan pek çok belirsizlikler, muammalar bulunuyor. Şifrenin çözülmesi için tarafsız uluslararası araştırmalara ihtiyaç var. Ezcümle şunun netleşmesi gerekiyor: Bu virüs, Trump’ın dediği gibi “Çinli” mi yoksa Çinli yetkililerin dediği gibi “Amerikalı” mı?
Bu araştırmalar başlayana kadar daha çok Çinlilerin anlatımını teyit edeceğiz, çünkü Amerika’nın şu anki Başkanı’na, yönetimine, dünya ülkelerinin yaklaşık üçte birine yönelik yürüttüğü ırkçı faşizan savaşlar, uyguladığı yaptırımlar karşısında bir güvenimiz yoktur. Trump’ın ‘önce Amerika’ şiarını yönetiminin politikalarının merkezine yerleştirmesi ve ötekilerle, bilhassa da Arap ve Müslüman milletlerle, Asya, Afrika ve Güney Amerika’nın fakir halklarıyla ilişkilerinde bir ölçü olarak belirlemesi ve hakeza, koronavirüsün aşısını üretme eşiğinde olan bir Alman şirketine malik olma çabası da bu hususun en önemli delilerinden birini oluşturmaktadır.
Korona aşısına yönelik buluşunu istisnasız ve ayrımcılık yapmaksızın bütün insanlığın hizmetine vermesi için Amerika’nın bu faşist girişimine “hayır” diyen Alman devletine de teşekkür ediyoruz.