Amerika eksenli Tekfirci grupların başlattığı savaş yıllardır sürüyor ve yüzbinlerce insanın ölümüne neden oldu. 100 kadar ülkeden gelen sözde Mücahidler, tekfirci zihniyetleri ile Suriye halkına her türlü zulmü reva görmeye devam ediyor.

Savaş öncesi her türlü ırk-din-mezhep mensubunun barış ve saygı içinde yaşadığı, mükemmel olmasa da ekonomik-sosyal-kültürel düzeyin yüksek olduğu bir ülke olan Suriye, Emperyalist Amerika’nın BOP projesi ve yandaşlarının da buna alet olması ile kan gölüne döndürüldü.

Peki Suriye Yönetiminin suçu neydi ve neden birden hedef tahtasının merkezine alınmış idi, bunun en bariz nedeni Suriye’nin daimi olarak Filistin Direnişini ve halkını destekliyor olması, Lübnan Hizbullahına giden silahlara aracılık etmesi ve tabi ki direniş ekseninin bel kemiği olan İran İslam Cumhuriyeti ile yüksek düzeyli işbirliği idi.

Zira Filistinli direniş grupları yaptıkları açıklamalarda savaş eğitimlerinde ve silah üretim teknolojilerinin geliştirilmesinde Suriye topraklarını ve teknolojisini kullandıklarını belirtmişlerdi. Mesela Filistin Direniş gruplarından Hamas merkezini Suriye’de bulunduruyordu.

Hakeza Siyonist İsrail’e en ağır yenilgileri tattıran Lübnan Hizbullah’ı Suriye ile yakın ilişkiler içerisinde idi ve silah-füze kaynaklarının İran İslam Cumhuriyetinden aktarımında yine Suriye aracılık yapıyor idi.

Ayrıca Suriye üzerinden direniş ekseni ile düşman olan ya da menfaati icabı taraf olan onlarca ülke gayrı resmi olsa da savaşa müdahil oldu. Sürecin en başında ve devamında tabi ki Emperyalist Amerika silahlı muhalifler üzerinde en büyük etkiye sahipti. Ancak Emperyalist Amerika direkt irtibatlardan çok bölgedeki samimi müttefikleri olan Türkiye-Katar-Arabistan-Ürdün-Bahreyn gibi yönetimleri kullanmayı tercih etti.

Hatta daha sonraları Emperyalist Amerika Eğit-Donat adı altında müttefik topraklar olan Türkiye gibi yerlerde silahlı muhaliflerin eğitimine dahil oldu. Ancak zaman Suriye ve Direniş Ekseni lehine ilerliyordu ve gün geçtikçe zaten Suriye dışından gelen Tekfirciler kan kaybediyordu.

Emperyalist Amerika her türlü para ve silah yardımı yaptığı bu Tekfirci Gurpların sadakatini tabi ki kazanmıştı lakin cephedeki sonuçlar gün geçtikçe aleyhlerineydi. ÖSO adlı oluşum defalarca lider değişimi, merkez kayması, Kaide dahil (ki zaten hepsi aynı merkezin ürünleri) her türlü ittifaka rağmen bir türlü işe yaramadı.

Dünyada akan her damla kanda payı olan Siyonist İsrail rejimi de bu savaşa dahil olmuştu. Siyonist resmi kaynaklarınca defalarca yapılan açıklamarda Suriye yönetimine karşı savaşan tekfirci grupların yaralılarının tedavi edildiği teklare edilmişti. Ayrıca Muhaliflerin özellikle de El-Kaide’nin Suriye kolu olan Nusra Cephesi gibi tekfirci grupların zor anlarında savaşa dahil olarak Suriye Ordusuna saldırılar düzenliyordu.

Tabi Siyonist İsrail’in Suriye Yönetimine karşı savaşan Muhalif Gruplara yardımı karşılıksız da kalmıyordu. Muhalif gruplar zaman zaman yaptıkları açıklamalarla Siyonist İsrail ile bir problemleri olmadığını, İsrail ile savaşmayacaklarını ve hatta Korsan İsrail’in kendilerine yardım eden Arap Rejimlerinden bile daha sadık bir dostlukla kendilerine yardım ettiğini belirtiyorlardı.

Savaşın önemli aktörleri arasında tabi ki Türkiye ve Suudi Arabistan da bulunuyordu. Zira Amerika’nın BOP projesine Türkiye eşbaşkanlık yapıyordu ve Amerika’nın Ortadoğu’da en büyük müttefiki bu iki ülke idi. Türkiye bu savaşta en aktif rollere bürünse de bir türlü istediğini elde edemedi ve Osmanlı hayalleri Suriye savaşı ile daha da derinlere gömüldü.

Aslında Türkiye yönetimi bu savaşta akan kanların sorumluluları arasında en başlarda yer alıyordu. Çünkü öncesinde Beşar Esad ile her türlü samimi ilişkiler kuran bu yönetim bu samimiyetten istediğini elde edemeyince Suriye’nin kan gölüne dönmesi için elinden geleni yaptı. Sınır boyunu bu tekfirci gruplarını geçiş güzergahı yaparak her türlü kolaylığı sağladı.

Suudi Arabistan rejimi ise İsrail-Amerika eksenine ruhunu feda edebilecek bir yapı olduğundan bu gruplara her türlü maddi ve silah yardımını yaptı. Kendi adına gruplar da kuran Arabistan rejimi var oluş felsefesine aykırı davranmayarak dini mercileri aracılığıyla da fitne-katliam fetvaları çıkardı.

Savaşın bu güne kadar büyük bölümünde Suriye tarafında gibi görünen ancak silah ticareti gibi çıkarlar dışında bir etkisi olmayan; hatta “Esad için kimse ile savaşmayız!” açıklaması yapan Rusya ise artık Beşar Esad’ın yıkılmayacağına kanaat getirdikten sonra, özellikle Çeçenistan ve diğer Kafkas topraklarından gelen tekfircilerin geri dönmesinden korktuğu için savaşa müdahil olarak bunları temizlemeye çalıştı. Ayrıca aslında Amerika ile benzer zihniyette olan ve büyük Küfür Cephesinin bir ferdi olan Rusya yönetimi bu adımı ile bölgede ve dünyada bir prestij artışı yakalayacağını ve bu zaferde pay sahibi olacağını umuyor. Yoksa Rusya gibileri gerçek müttefik olsa idiler Suriye yönetimi için savaşın en zor anları olan zamanlarda yardıma koşarlardı ancak bu asla gerçekleşmedi.

Aynı şekilde Kafir Çin rejiminin de son günlerde Suriye’ye asker göndereceği haberleri çıkıyor ki bu durum da aynen Kafir Rusya örneğinde olduğu akbaba misali Suriye ve Direniş Cephesinin neredeyse 100 ülkeye karşı elde edeceği zaferde pay sahibi olma adımlarından öteye gitmiyor.

Tabi bu süreçte Suriye Yönetimine karşı savaşan ve Cihad naraları atanlara sorulacak en önemli soru: Acaba bu fedakarlığınızın binde birini neden Filistin için ortaya koymadınız? Neden bu silahların bir kısmını Filistin’e göndermediniz? Neden 100 binleri bulan sözde mücahidlerinizi Filistin’e destek için göndermediniz? Acaba bu mücahidliğinizi Myanmar zulmü ile inleyen Arakan, Sırp kasaplarının katliam yaptığı zamanlarda Bosna, Kafir Rusya’nın eziyeti ile inleyen Çeçenistan, Kafir Çin rejiminin her türlü zulüm ve soykırımı altındaki Doğu Türkistan-Uygur ve de Ermeni işgali altındaki Azerbaycan toprakları olan Karabağ’da neden ortaya koymadınız?

İşte bu sorular aslında bu savaşın nedenini ve kimler için yapıldığını ortaya koymada yetip de artıyor. Zira akıl-izan sahipleri Suriye Yönetimine karşı olan bu devletlerin hiçbirinin Filistin Davasını diğer mazlum coğrafyaları umursamadığını ya da sözlü vaat ve desteklerden öteye geçmediğini çok kolaylıkla görebileceklerdir.

Gelinen noktada ise 2015 Yılı içerisinde Suriye savaşında en az 55 bin kişinin canından olduğu ve bu yılın en çok insanın hayatını kaybettiği 3. yıl olarak tarihe geçtiği belirtiliyor.

Bu rakamın 16 bininin IŞID ve Kaideci Nusra tekfircilerinden oluştuğu belirtiliyor. Zira Suriye Ordusu ve Gönüllü Halk güçleri son zamanlarda büyük başarılar elde etmeyi sürdürüyor.