Almanya, İmparatorluk döneminde Namibya’yı sömürdüğü dönemde, yerlilere karşı soykırım uygulandığını ilk kez itiraf etti.
Almanya dışişleri bakanı Heiko Maas yayımladığı bildiride resmen soykırım olarak adlandırılan olayları tanıyarak, şöyle dedi: “Almanya’nın tarihi ve ahlaki sorumluluğu sayesinde Namibya ve kurbanların geri kalanlarından gerçekleştirilen şiddet olaylarından dolayı özür diliyoruz.”
Almanya İmparatorluk ve sömürü güçleri 1904 ile 1908 yılları arasında en az 60 bin yerli Herero’yu ve 10 bin Namakua yerlisini katliam etti. Almanlar geniş çaplı idamlar ve de çocuklar, erkekler ve kadınları çöle sürgün ederek binlerce Namibya yerlisinin açlıktan ve susuzluktan ölmesine neden oldu.
Toplama kampları kuran Almanlar, Ağustos 1904’te Waterberg savaşında bölgeden kaçan kadın ve çocuklar dahil yaklaşık 80 bin kadar Herero yerlisini, Kalahari çölüne kadar kovaladılar. Yerlilerden sadece 15 bini hayatta kalabildi.
Tarihçiler ise bu katliamı 20’inci yüzyılın ilk katliamı bilerek, Almanya ile Namibya ilişkilerinin kararmasında en önemli faktör olarak gördüler.
Berlin’in Almanya İmparatorluğu tarafından 20’inci yüzyılın başında yaşanan şiddet olaylarını onaylamasına rağmen Namibya’ya tazminat ödemekten kaçınmıştır. 1884 ila 1915 yıllarında Almanya’nın Güney Batı Afrika’sı olarak adlandırılan Namibya, ardından 75 yıl boyunca Güney Afrika kontrolünde oldu ve 1990 yılında bağımsızlığına kavuştu.
Avrupalılar Afrika’yı sömürdükleri yüzyıllar boyunca milyonlarca yerliyi Kuzey Amerika ve Latin Amerika’da köle olarak çalıştırılmak üzere çalışma kamplarına götürürken büyük bir kitleyi ölüme sürüklemişlerdir.
Fakat cinayetleri bununla da sınırlı kalmadı ve birçok noktada katliamlar gerçekleştirdiler. Bu husustaki 19’uncu yüzyılda İngilizlerin Güney Afrika cinayetleri, Fransa’nın katliamları ve Belçika’nın Kongo cumhuriyetindeki cinayetlerine değinmek mümkün. Belçikalılar 1891 yılından itibaren Kauçuk üretimi ve fildişi ticaretini tekellerinde bulundururken yerlileri acımasızca sömürerek çalıştırmışlardır.
“Kongo’ya (kesik) eller yağıyor” kitabın yazarı Marc Wiltz, “Muhtemelen 23 yıl içerisinde 10 milyon kadar yerli Kongolu, yani bu topraklarda yaşayanların üçte biri kadarı katledilmiştir.” Diyor.
20’inci yüzyılda Afrika ülkelerinin bağımsızlık savaşları özellikle de İkinci Dünya Savaşının sonrasında başlamasının ardından Avrupalı sömürgecilerin cinayetleri de şiddetlendi. Bu bağlamda Kenya’da Mau Mau ayaklanması sırasında 1952 ila 1960 yıllarında yaşanan olaylarda İngilizler binlerce yerliyi katliam etti. Fransa da büyük sömürgeci bir güç olarak Cezayir bağımsızlık savaşı boyunca eşi görülmemiş cinayetler gerçekleştirdi. Fransa bu cinayetlere itiraf etmesine rağmen Cezayirlilerden özür dilemekten çekinmiştir. 20’inci yüzyılda da Fransızlar 1994 yılındaki Ruanda soykırımında belirleyici ve temel bir rol oynamıştır. 2017 yılında Ruanda’da yapılan araştırmalar Fransa’nın 800 bin Tutsi’nin katliam edilmesinde Huttu rejimi ile işbirliği yaptığını ispatlamıştır. Bu durum aslında Paris’in durumdan haberdar olmadığı iddialarının da ne denli içi boş olduğunu ispatlamaktadır.
Almanya imparatorluğu da sömürgeci bir güç olarak 19’uncu yüzyılın sonlarından itibaren yayılmacı ve sömürgeci siyasetler izlemeye başlamış ve bu doğrultuda Namibya olarak adlandırılacak toprakların vahşice sömürülmesine ve işgaline karar vermiştir. Batılıların şimdiye dek hep insan hakları ve insani değerleri savunmalarını iddia etmelerine rağmen onların sömürgeci geçmişleri, aslında insani ilkelere değer vermediğini ve Afrika’da büyük katliamlar yapmaktan pişmanlık duymadıklarını gösteriyor.