Kimi gerici Arap ülkelerinin Siyonist Rejim İsrail ile ilişkilerini normalleştirmesinin ardından Filistinli gruplar vahdet ve birlik istikametinde adım atmaktadırlar.

Arap ülkeleri son yıllarda Siyonist Rejim İsrail ile gizli düzeyde geniş çaplı ilişkiler kurmuş ve hala da bazıları bu ilişkilerini açığa çıkarmamışlardır.

Siyonist Rejim gazetelerinden Maariv ise bu hususta şöyle bir yazı yayımlamıştır: “Siyonist Rejim İsrail’in Birleşik Arap Emirlikleri ile gizli ilişkileri yirmi yıldan beri, daha da geriden başlayarak da söz konusu idi. Ancak son yıllarda bölgesel gelişmelerin sayesinde alenileşti. “

Buna rağmen bu ilişkilerin alenileştirilmesi ve başka ifade ile tüm çıplaklığı ile sergilenmesinin yakın zamanda gerçekleştiği söylenebilir. Son aylarda daha doğrusu 15 Eylül’de Beyaz Saray’da imzalanan uzlaşma anlaşması Filistinlilere büyük bir şok mahiyeti taşıyordu.

Bu şokun nedeni böyle bir girişimin beklenilmedik bir girişim olması değildi. Filistinliler sonunda Filistin toprakları ve coğrafyasının korunmasının Arap ülkelerinin umurunda bile olmadığının farkına vardılar.

İşte bu onlar için büyük bir şoktu. Gerçekte Filistinliler uluslararası düzen içerisinde de en önemli savunma faktörünün “iç destek ve yardımlaşma” olduğunu anlamış oldular.

Bu da her ülkenin kendi çıkarlarını ve güvenliğini diğer ülkelere dayanarak değil kendi ayakları üzerinde durarak koruması demektir. Özellikle de Filistinlilerin, zaten kendileri Amerika gibi dış güçlere bağlı olan BAE ve Bahreyn gibi ülkelere dayanması söz konusu bile olamazdı.

İşte gerçekçi yaklaşımlar çerçevesinde Arap ülkelerinin bu davranış modeli ele alındığında farklı Filistinli grupların da milli konsensüs, çelişkili siyasi kimlikten sakınma ve de milli hüviyete vurgu yapma yönünde hareket etmeye başladığı görülmektedir.

Bu çerçevede ilk olarak 14 Filistinli grubun genel sekreterleri ve liderleri 2 Eylül günü yirmi yılı aşkın sürenin ardından ilk milli oturumlarını Lübnan başkenti Beyrut’ta düzenlediler.

Bu oturumda ise Yüzyılın Anlaşması, İlhak Planı ve normalleşme komplosuna karşı aktif direniş yaklaşımına sahip olmaya vurgu yapıldı.

İkinci adım çerçevesinde Filistin İslami Direniş Hareketi HAMAS ve Fetih liderleri de Eylül ayında Türkiye’de görüşmeler gerçekleştirdiler.

HAMAS ve Fetih hareketinin görüşmeleri ise her iki hareketin Batı Şeria ve Gazze Şeridi’nde sahip oldukları konumdan dolayı büyük bir öneme sahipti.

Türkiye’deki oturumun ardından ise iki hareket de tüm Filistinli gruplar ve hareketlerin katılımı ile milli diyalog sürecini yürütmek hususunda mutabakata vardıklarını belirttiler.

Fetih ve HAMAS ayrıca Türkiye oturumlarında iç ihtilaflara ve ayrılıklara son verilmesi, seçimlerin düzenlenmesi, mevcut sorunlar karşısında milli programların ve planların hazırlanması hususunda da anlaştıklarını bildirdiler.

Fetih ve HAMAS’ın bu anlaşması ise stratejik bir öneme sahiptir. Çünkü bu anlaşmalar Filistin’de yıllarca iki gayrı resmi hükümetli duruma son verir ve bir yandan da Gazze Şeridi halkının sorunlarını azaltır.

Aynı zamanda Filistin’de siyasi çıkmaz da sona erir ve böylece bölge düzeyinde Filistin karşıtı girişimlere uygun cevap verme imkanı doğar.

Filistinli gruplar üçüncü adım çerçevesinde ise Rusya başkenti Moskova’da da milli düzeyde bir oturum düzenlemek istiyorlar.

Bu doğrultuda Filistin İslami Direniş Hareketi üst düzey üyesi Musa Ebu Merzuk 11 Ekim Pazar günü şöyle bir Tweet paylaştı:

“Rusya’nın Batı Asya temsilcisi Mihail Bogdanov Moskova’nın Filistinli liderlerine oturumuna ev sahipliği yapmaya hazır olduğunu belirtti.”

Burada göze çarpan son nokta ise Yüzyılın Anlaşması, ilhak planı ve normalleşme sürecinin Filistin halkı aleyhinde tehdit teşkil etmesine rağmen bu komplolar sayesinde Filistin içinde milli bir kimlik yaratılma imkanı doğmuştur.