1- İnanç ve İmana Vurgu

Allah’a, Peygambere, meleklere ve kıyamet gününe iman konuları başta olmak üzere İslami mezhepler arasındaki ortak değerlere vurgu yapılmalı.

Kuran, kendisinde hiçbir batıl söz bulunmayan ve Allah’ın koruması altında olması nedeniyle her türlü tahriften uzak bir kitaptır. Müslümanlar sadece bu kutsal kitaba inanıyor ve İslam’ı anlamadaki kaynaklardan en güvenilir olduğunu kabul ediyor.

Nebevi Sünnet, İslam’ı anlamadaki ikinci kaynaktır. Nebevi Sünnet, Kuran’ı anlamadaki ortak paydadır. Kuran ayetlerini tefsir etmede, genel ve özel ayetleri ve yine nasıh ve mensuhu teşhis etmedeki yardımcımızdır. Peygamberin Ehlibeyti ve sahabesi Nebevi Sünneti nakleden kişilerdir. İslam âlimleri de tarih boyunca nakledilen sözlerin hangilerinin sahih hangilerinin yanlış ve uydurma olduğunu ayıklamak için çok çaba sarf etmişti.

Hadislerin ispat veya nehyi için çaba harcayan rical âlimleri de İslam’ı anlamada ikinci kaynağın Nebevi Sünnet olduğunu söylemiştir.

“Doğrusu bu sizin ümmetiniz (Müslümanlık), bir tek ümmettir. Ben de sizin rabbinizim. O halde bana kulluk edin.” (Enbiya 92)

“İşte bu sizin ümmetiniz bir tek ümmet ve ben de sizin Rabbinizim. Öyle ise benden sakının.” (Müminun 52)

ayetlerine istinaden, Allah’ın Müslümanlardan istediği tek ümmet olmalarıdır.  Bu nedenle her türlü ırkçı, mezhepçi vb. söylemleri yok etmek Müslümanlara farzdır. Çünkü Allah için tek üstünlük takvadır.

“…Allah yanında en değerli ve en üstününüz O’ndan en çok çekinenizdir…”

Etnik, mezhepçi ve kavmiyetçi yaklaşımlar, İslami Vahdeti engelleyeceğinden bu tarz söylemlerden uzak durulmalıdır.

2- Yöntem

a- Tüm Müslümanların tek bir topluluk halinde birbirlerini Allah’a davet etmeleri en doğru metottur.

“Biz, sizi vasat (hayırlı ve faziletli) bir ümmet kıldık” (Bakara-143),

“De ki: ‘Benim ve bana tabi olanların, basiret üzere Allah’a davet ettiğimiz yol, işte bu yoldur. Allah’ı tenzih ederim. Ve ben, müşriklerden değilim.” (Yusuf-108)

” Allah’a davet eden ve salih amel işleyen, ‘Muhakkak ki ben teslim olanlardanım’ diyenden daha güzel sözlü kim vardır? (Fussilet -33)

Bu ayetlere binaen Müslüman âlimlerin asli hedefi; insanları Allah’a davet etmesi ve tarihi tecrübeler ışığında Öz Muhammedi İslam’ı insanlara tanıtmasıdır.

Bu nedenle, temel amaç Allah’a davet ve diğer hedefler ise Allah’a davet emrinin teferruatıdır.  Ayrıca günümüzde İslam adına savaştığını iddia eden aşırıcı grupların savunduğu islam ve gerçek İslam’ın ayırt edilmesi için çaba harcanması gerekir.

b- İslam tarihi, Allah’a davet için zamanının hükümdarları ile mücadele eden birçok alim ve istisnai şahsiyetlere tanıklık etmiştir. Tarihte hükümdarla mücadele eden isimlerin yaşadığı gerginlikler, Allah’a davet metotlarının farklı olmasına sebep olmuştur. Bu nedenle bizler, mevcut yöneticileri Allah’a davet ederken mümkün mertebe şiddetten uzak durulmasının, sonuç için daha faydalı olacağına inanıyoruz.

3- Siyasi Metotlar:

Hem günümüz âlimleri hem de kadim âlimler, İslami emirlerin rehberliğinde yönetilecek İslami bir devletin kurulması için siyasi çaba harcamıştır. İslam’da siyaset aşağıdaki manalardadır;

1- İslami Devletin tesisi için sadece meşru yollardan ve araçlardan istifade etmek
2- İdarecileri uyarma ve tavsiyelerde bulunma
3- İyiliği emredip kötülükten sakındırmak emrinin icrası
4- Toplumun dost ve düşmanı tanıması için doğru şekilde yönlendirilmesi
5- Müslümanları Allah’tan gafil olmaya sürükleyecek ve kimliklerinin yok olmasına sebep olacak büyük günahların yayılmasını önlemek.

Bu maddelere dayanaraktan; İslami siyaset, tüm âlimler için olan önemli bir vazifedir. Siyasi arenada izlenecek metot, bu maddelerin aksine olursa âlimlerin toplum üzerindeki rolü etkisiz olacaktır.

Geçmişteki hataların tekrarlanmaması için İslami ve tarihi tecrübelerin iyi analiz edilmesi gerekir. Ancak bu yolla İslam’ın asli amacı olan ve Müslümanların ortak derdi olan ‘Vahdet’ sağlanabilir.

Âlimlerin İslam adına yapacağı en önemli şey; ‘zamanın değişmesi, ilahi hükümleri değiştirmez’ esası gereğince zamanın şartları iyi tahlil edilerek insanlara olgu olacak bilgiler sunmalarıdır.

Bundan 35 yıl önce gerçekleşen İslam Devrimi sayesinde İslami esaslara dayalı çağdaş bir İslam devleti kurulmasının mümkün olabileceğini gördük, bu alanda iyi tecrübeler edindik. İslam Devrimi, temelleri sağlam modern bir İslam devleti kurulabileceğini ve bir dönem revaçta olan “din halkın afyonudur” sözünün yanılgı ve yanıltmadan ibaret olduğu gösterdi. Bunun için âlimler, İslam Devrimi’nin temellerini atan faktörleri iyi analiz etmelidir.

Bu bağlamda, sunulan öneri ve teklifler şunlardır;

– İslam Devleti’nin sloganlarından olan ‘İsrail’e ölüm’ ve ‘Dünya diktatörleri karşısında İslami Birlik’ şiarlarının üzerinde durulmalı, bu şiarların tüm mezhebi söylemlerin üzerinde olduğun vurgulanmalıdır.

– Velayet-i Fakih’in ‘İslam’ı güçlendirmek’, ‘İsrail’in yok olmasını öncelik kabul etmek’ ve ‘Şia-Sünni arasında yakınlaşma ve birliktelik sağlama’ teorileri kriter kabul edilmelidir.

– Ölümcül tekfir etme düşüncelerinin, kanlı savaşların önünü almak için ‘Şia ve Sünni birlikteliğinin sağlanması’ fikri savunulmalıdır.

Kuran, bizler, İlahi elçiler ve şeytani elçiler arasındaki hak ve batıl savaşının ve yine Allah’a davet ve kula itaat arasındaki çatışmanın var olduğunu ve var olacağı konusunda uyarmıştır. İslam âlimleri bu savaşın öcüleri olmalıdır. Allah’a tevekkül ederek, mevcut imkanlardan yararlanarak ve maslahatı gözeterek Hakk’ın zafere ulaşması yolunda hareket etmeli ve adaletsizliğin önünü almalıdır.

4- Bilimsel Metotlar:

Âlimler, zamanın değişmesiyle değişim gösteren toplumun ve insanlığın ihtiyaçlarını karşılayacak ilmi donanıma sahip olmalıdır. Âlimler, fıkhi ve fikirsel sapmalardan uzak olmak için Müslümanların zaruri olduğuna inandığı içtihat meselesine ehemmiyet vermelidirler. Âlimler, İslam düşmanlarının istediği şey olan İslami kanunlarda ifrata düşmek eyleminden uzak olmalı, bu yaklaşımları kenara bırakmalıdır.

Allah, insanlar arsındaki farklılıkları başta Müslümanlar özellikle âlimler olmak üzere tüm insanlar için kendi kudretinin bir göstergesi olarak karar kılmıştır. Dini konularda şahit olduğumuz farklılıkların sebebi de insanlarda var olan anlama ve idrakteki bu farklılıklardır.

Müslüman bir âlimin veya öğrencinin kendi mezhebini öğrenmek istemesi gayet doğaldır ancak kendi düşüncelerini başkalarına zorla empoze etmeye çalışmaya ya da diğerlerinin inançlarını görmezden gelemeye hakkı yoktur.

5- Filistin Meselesi:

Kuran’ın açık emirlerine ve tarihi tecrübelere dayanarak İsrail’le mücadele etmenin İslami bir fariza olduğunu söylüyor ve yineliyoruz;

1 – İsrail’in yok olacağına dair Peygamberden nakledilen hadislere ve Kuran ayetlerine iman ediyoruz.
2 – Direniş Cephesi’nin Filistin’i İslam ümmetine hediye edecek tek yol olduğuna iman ediyoruz.
3 – Direnç Cephesi’ni savunmak en önemli şer’i vazifelerdendir.
4 – Direniş Cephesi’nin çabaları, her türlü tefrikadan uzak durmak ve İslami birlikteliği sağlamak, zafere giden yolun anahtarıdır.

“Allah’a ve Resulü’ne itaat edin, birbirinizle didişmeyin. Sonra içinize korku düşer ve kuvvetiniz elden gider. Sabırlı olun, çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.” (Enfal-46)