Mısır’da, Tunus’ta, Libya’da çalınan devrimlere kıyasla, devriminin çalınmasına izin vermeyen İran’ın İslam devriminin yıl dönümü olan Şafakta 10 Gün kutlamaları milyonlarca insan tarafından anıldı.

Küfrün ve zulmün zafer naraları atmaya hazırlandığı dönemde İslam Ümmeti üzerindeki külleri bir rüzgarla savuran İran İslam İnkılabı 37 yılını doldurdu.

Kendi kendini yöneten, bağımsız ve kendine güvenen bu İslami devletin doğuşu, Müslüman dünyanın her yerinde heyecan ve coşku patlamalarına yol açtı. Gayrı Müslim de olsa bütün ezilen halklar dahi yeni doğan bu İslami düzene umutla ve beklentilerle baktı.

Rahatsız olan Siyonistlerin ve emperyalistlerin bozulmuş psikolojisinin sonucunda, İran İslam Cumhuriyeti daha beşikteyken onların adına uşakları Saddam Hüseyin liderliğindeki Irak Baas rejimi tarafından bir saldırı ve işgal savaşının başlatılması oldu. Yeni doğmuş İslami devlet, sekiz kanlı yıl boyunca yiğitçe savaştı ve galip geldi.

İran İslam İnkılabının hemen akabinde diğer İslam beldelerine de bu devrim yayılmaması için Siyonist-Emperyalist cephe düğmeye bastı ve hemen yakındaki Afganistan-Irak-Türkiye halkları üzerinde savaş-darbe gibi türlü oyunlar oynanarak gündemleri değiştirildi.

1980’li yıllarda İran İslam Cumhuriyeti’ne karşı savaş olarak başlayan düşmanlık, yeni yüzyıla girilirken İslam Cumhuriyeti’ne karşı “ekonomik, mali ve parasal” yaptırımlara dönüştü. Bu, Siyonist İsrail’in kışkırttığı Amerika’nın uluslararası para sisteminin temel üyelerini, İslami İran’ın gerçek anlamda bütün uluslararası parasal işlemlerini engellemek üzere bir araya getirmesiyle ve bunun yanında İran’ın dünya çapındaki varlıklarının dondurulması da dahil bir dizi başka kanun ve prosedürün hazırlanmasıyla tepe noktasına ulaştı.

Ancak tüm bu zorluk ve engellemelere rağmen 1979’dan bu yana İran İslam Cumhuriyeti mazlum halkları desteklemeyi kendine görev bildi. Bu bağlamda öncelikle Bosna Hersek savaşında Bosnalı Mücahidlere Silah yardımı yapan tek devlet olma şerefini üstlendi. Savaşın başlarında silah sıkıntısı çeken mücahidler zor durumda idi ancak İran İslam Cumhuriyetinin silah yardımı ve üst düzey askerlerini buraya göndermesi ayrıca tabi ki dünyanın dört bir yanından Müslüman halkların maddi ve fiili yardımlarıyla Bosna savaşı sahada zaferle sonuçlandı.

İran İslam Cumhuriyetinin büyük icraatlarından biri de Lübnan Hizbullahı oldu. Tarihte Siyonist İsrail’e ilk yenilgiyi tattıran, işgal ettiği Lübnan topraklarından sevinç naraları attırarak kaçırtan bu güç; Filistin Direnişi ile de koordineli olarak Siyonist İsrail’e rahat günlerini haram kıldı. Zaman içinde çıkan savaşlarda geberen binlerce Siyonist Asker de bu gelişmenin en güzel meyvelerinden biri idi.

İslam Ümmetinden gizlenen hatta fitne yapılan önemli alanlardan biri de Ermenistan işgali altındaki Azerbaycan toprakları olan Karabağ idi. İran İslam Cumhuriyeti buraya da diğer mazlum coğrafyalar gibi mücahidlerini göndererek destek oldu ve halen şehidleri Azerbaycan toprakları içinde yatmaktadır. Elçibey de bu gerçeği yaptığı bir açıklamasında İran’ın kendilerine yardım teklifini bizzat açıklayarak ortaya koymuştu.

Yine Arakan Müslümanları katliam altında iken bir çok sözde İslam Lideri sessizlik oyunları oynarken; İran İslam Cumhuriyeti Birlermiş Milletlere “Siz harekete geçmezseniz biz geçeriz!” ihtarı çekerek ve budist çetelerin katliamlardan geri adım atmasını sağlayarak üzerine düşen görevi yapmada ilk adımı atmıştı.

İslam Ümmetinin şeref meselesi olan Filistin Davası ve Direnişi, İran İslam Cumhuriyetinin anlını pampak eden cephelerden bir diğeri idi. Geçen yıllar içinde Siyonist İsrail’i, zahiren küçücük olan ama şanlı İslam davasında kocaman yere sahip Gazze gibi bir yere sokmayan Filistin Direnişine silah tedarik eden tek İslam Devleti olma şerefine nail oldu. Geçen zamanda Filistin Direnişine tabi Hamas, İslami Cihad, Filistin Halk kurtuluş Cephesi gibi çok sayıda grup yaptığı açıklamalarla kendilerine silah veren hatta en küçük kurşunu bile kendilerine veren ülkenin İran olduğunu defaatle ikrar ettiler.

İslam ümmeti üzerine İsrail-Amerika tarafından önce işgal ile her türlü katliam-zulüm altında kalan ve başına bela edilen IŞID terörünün hızla tümör gibi yayıldığı mazlum Irak halkına yardımda da yine İran İslam Cumhuriyeti ilk başta yer aldı. Yıllar önce kendine savaş açan bir devlet olan Irak’a, zulüm karşısındaki savaşta her türlü desteği veren ülke yine İran oldu.

Devam eden ve İslam Ümmetinde büyük bir fitneye dönüşen Suriye savaşında da İran İslam Cumhuriyeti çizgisini korudu ve Filistin ve Lübnan Direnişine her daim yardım eden, Küresel Siyonizm ve Emperyalizme karşı savaşan Direniş Eksenine-Cephesine tabi Suriye yönetimine gereken desteği başından beri sundu. Kayıtsız-şartsız-karşılıksız her türlü yardım yapıldı ve Amerika-İsrail de dahil 100 kadar ülkenin desteklediği sözde devrimcilere karşı birkaç haftada düşer dedikleri Suriye zafere yaklaşmanın  sevincini yaşadı.

Bu yıllar boyunca İran İslam Cumhuriyetini savaşlarda mağlup etme rüyaları gittikçe zayıflayan Küfür Cephesi, Müslüman Ümmeti içerisinde en güçlü kozları olan fitne tohumunun en büyüğünü yani Mezhep Fitnesini ortaya attı. Sunni-Şii Müslümanlar arasında çıkarılmak istenen bu ayrılık-gayrılık üzerine kendilerine tabi olan sözde Müslüman yönetimleri de canla başla çalışmaya devam ettiler. Bugüne kadar İsrail-Amerika aleyhine bir cümle kurmamış bu zatlar İran İslam Cumhuriyetine demedik laf bırakmadı.

Tabi İslam Ümmeti ve Mazlum Halklar gerçeklik güneşi önüne perdelenen yalanları büyük ölçüde gördü ve fitne tohumları saçanlara karşı dimdik ayakta durmaya devam ediyor. Her ne kadar bu fitneye ruhuyla-canıyla ateş olanlar olsa da Ümmetin kahraman evlatları Mazlumları yüzüstü bırakmadan dağlar gibi yerlerinde duruyor.

Yani 1979’da İmam Humeyni tarafından insanlık kader tahtasına yazılan bu destan, 23-30 yılda Dünya Küfür sultasına indirdiği darbelerle dimdik ayakta durmanın gururunu Dünya Mazlumlarına ve Mustazaflarına sundu.