1982 Yılında İmam Humeyni’nin “Kendi ayaklarınız üzerinde duracak bir direniş grubu kurun” talimatı ile kurulan ve bunu kendine düstur edinen Lübnan Hizbullahı, 2006 yılında Korsan İsrail’e unutulmaz yenilgilerinden birini daha tattırmıştı.

33 Gün Savaşı olarak adlandırılan ve İslam Ümmetinin göğsünü kabartan zafer, Lübnan’da Hristiyanlar da dahil olmak üzere vatanını seven herkesin desteklediği Hizbullah’a olan bağlılığı daha da arttırarak Korsan İsrail rejimine karşı mücadelede tek yolun Direniş olduğunu ortaya koydu.

Direniş ekseni açısından da büyük öneme sahip bu savaş Siyonist İsrail için mağlubiyetler serisinin sayfalarını daha da araladı. Ardından Gasıp İsrail rejimi Gazze-Filistin Direniş Grupları tarafından da yenilgiye uğratıldı.

Ancak Hizbullah’ın zaferler serisi 33 Gün Savaşı ile başlamadı tabi ki, işgalci Batı askerlerine karşı operasyonlar yaparak onları Lübnan’dan def eden Hizbullah, 15 Mayıs 2000 yılında Siyonist Rejimin işgal ettiği bir topraktan ilk geri çekilişini yaşatmıştı.

Siyonist Rejimin her zamanki gibi sivilleri katlettiği saldırıda aslında Suriye-İran desteğindeki Direniş Eksenine bir darbe vurulmak isteniyordu. Korsan rejimin kaçırılan askerlerini bahane ederek başlattığı savaşta böyle ciddi bir “Tokat” yiyeceği Amerika ve onun bölge uzantıları-müttefikleri tarafından da beklenmiyordu.

Korsan İsrail kendi açıklamalarına göre 130 Mirkava tankını, 2 savaş uçağını, 5 helikopterini, 408 zırhlı aracını, 3 fırkateynini kaybetti. 130 askeri öldü. 650’ye yakın askeri de yaralandı. Ancak gerçek bundan çok daha farklıydı ve Siyonist Rejimin kayıpları kat ve kat fazlaydı. Siyonist Rejimin başarısızlığını savunan Siyonistler bile yer yer bu gerçeği itiraf etti.

Mesela Fransız kaynaklarına göre Korsan İsrail’in askeri kayıpları bin, İran İslam Cumhuriyeti kaynaklarına göre ise 2 bin 300 kişi idi. Savaşın başladığı günlerde, Emperyalist ABD Dışişleri Bakanı Condoleeza Rice “24 ülkenin sınırı değişecek” diyerek İsrail’i destekledi. Ancak planları tutmadı ve Amerika-Türkiye-İspanya gibi ülkerin eş başkanı olduğu BOP Projesini uygulama girişimi 4 yıl gecikti. Yenilgi, İsrail’de derin siyasi krize neden oldu.

Savaş öncesi ve sırasında Hizbullah’a her türlü yardımı yapan İran ve Suriye savaş sonrası da sivil yıkımları gidermek için Lübnan’a yardımlar yaptı. Sadece İran İslam Cumhuriyeti parasal anlamda resmi kanaldan 1 Milyar dolar yardım yaptı.

Lübnan Hizbullahı 2006 sonrasında günümüze gelene kadar savaş-füze gücünü onlarca kat arttırdı. Örneğin 2013 Aralık ayında Korsan İsrailli bir askeri yetkili yaptığı açıklamada “Hizbullah’ın 2006 yılında iki başında patlayıcısı olan 350 kiloluk 500 füzesi vardı. Ama bugün bu grup, 750 ila 1000 kiloluk benzeri 500.000 füzeye sahip” dedi. İsrailli yetkililer, Filistinlilerin de Hizbullah gibi üstün füze gücüne ulaşmasından çekindiklerini belirtiyor ve “O zaman iki cephede savaşmak zorunda kalırız” diyorlardı.

Bu günlerde doğal olarak her müslüman için Hizbullah tekrardan bir gurur kaynağı oldu. Ancak sonraki dönemde Amerika ve Batı tarafından Hizbullah ve Filistin direnişine destek verdiği ve İran ile tam müttefik olduğu için istenmeyen adam ilan edilen Suriye cumhurbaşkanı Beşar Esad’a karşı başlatılan savaşta her zamanki gibi Emperyalist-Siyonist cepheye karşı duran Hizbullah, yine aynı safta yani Direniş Ekseni ve destekçilerinin tarafında yer alıp Suriye Halkına destek olduğu için Mezhepçilik-Tekfircilik ağzıyla karalanmaya çalışıldı.

Bitmeyen karalama faaliyetleri devam ederken, İsrail operasyonlarında komuta görevleri yapan ve Siyonist Rejimce şehid edilen İmad Muğniye’nin oğlu Cihad Muğniye de İsrail tarafından şehid edilince, Hizbullah’ın Emperyalist-Siyonist cephe ve uşaklarınca beklenmeyen bir cevapla İsrail Birliğine saldırıp bir çoğunu gebertmesi yeniden buğulanmış zihinleri berraklaştırmak için yeterli oldu. Hizbullah yeniden Siyonist Gebertme işinin müdavimi olduğunu dünyaya gösterdi, ancak Amerika-İsrail ağzıyla konuşan sözde “bilir kişiler” bu duruma resmen üzüldüler ve Müslümanların bu zafere sevinmelerini bile hazmedemediler.

Zaman, İmam Humeyni’nin çizdiği direniş çizgisinin ve ilan ettiği Kudüs Gününün İslam Alemi için ne kadar hayati öneme sahip olduğunu ve bu politikanın meyveleri olan Hizbullah ve Filistin direniş gruplarının İsrail ve Amerika gibilerine karşı mücadelede tek çıkış kapısı olduğunu gösterdi.

Siyonist İsrail ve Emperyalist Amerika ise gelinen noktada yok olmamak adına tüm güçleri ile İslam Dünyasını parçalamak ve Mustazaf Halkları Direniş Çizgisinden uzaklaştırmak için çabalıyor. Ellerindeki en büyük koz olan Mezhepçilik-Tefrika fitnesini İslam Dünyasına aşılayarak ve kendi ürettikleri El-Kaide/IŞID/Boko Haram gibi terör örgütleri ile katliamlar ile mazlum halklardan intikam alarak kendilerini kurtarmaya çalışıyor.Bu cephe son büyük kozları olarak kandırdıkları ya da parayla satın aldıkları ahmaklar aracılığıyla mezhep fitnesini sonuna kadar kullanıp kendilerinin savaşla yenemedikleri Direniş Cephesini zayıflatmayı amaçlıyor. Son zamanlarda kendilerine alim diyen ve birileri tarafından belli makamlara getirilen sözde bilgili kişilerin tekfirci ağızla İslam toplumlarını-mezhepleri-ırklarını bahane ederek fitne çıkarmaları tamamen bu olguya hizmet etmektedir.